Haberler

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM - TEKRAR

Camisiz minare mahallenin sembolü olduBURSA'nın İnegöl ilçesindeki Hasanpaşa Mahallesi'nde bulunan camisiz minare dikkat çekiyor.

Camisiz minare mahallenin sembolü oldu

BURSA'nın İnegöl ilçesindeki Hasanpaşa Mahallesi'nde bulunan camisiz minare dikkat çekiyor. Mahalle muhtarı 2000 yılında yıkılan caminin minaresini sağlam durduğu için dokunulmadığını kaydederken, bu yapı aynı zamanda mahallenin de sembolü haline geldi.

Bursa'nın İnegöl ilçesindeki Hasanpaşa Mahallesi'nde 1868'de yapılan Hasanpaşa Cami, yıllar geçtikçe yıpranınca 2000 yılında yıkıldı. Ancak yıkılan caminin minaresinin yıkılmasına mahalle sakinleri rıza göstermezken, aynı isimle camii mahallenin farklı bir noktasında yeniden inşaa edildi. Yıkılmayan minare ise mahallenin sembolü haline geldi. Bölgeye gelen ziyaretçiler ise bu noktada şaşkınlığını gizleyemezken, camisiz minare dikkat çekiyor.

Konuya ilişkin bilgiler veren Hasanpaşa Mahallesi Muhtarı Suat Karakaya, mahallelerinin 160 yıl önce Gürcistan'ın Batum bölgesinden göç eden insanlar tarafından kurulduğunu ve göç ile birlikte nüfus artışından dolayı bu camiyi yaptıklarını kaydetti. Muhtar Karakaya açıklamasında, "2000 yılına gelindiğinde cami yıkılmaya yüz tutmuştu. Mahalle sakinleri olarak farklı bir noktaya yeni cami yaptık. Yıkılmaya yüz tutan camimizi ise yıktık. Minare oldukça sağlamdı; yıkmaya kıyamadık, bıraktık.  Bu da ilginç bir görünüm kazandırdı mahallemize. Minare, mahallemizin sembolü haline geldi. Gelen giden minarenin fotoğrafını çekiyor. 18 yıldır yıkmaya kıyamadığımız minaremize belediye tarafından bakım yapılmasını, bir de büyük bir saat konulmasını istiyoruz" ifadelerini kullandı.

Görüntü dökümü;

-Minareden detaylar

-Mahalle muhtarının açıklamaları

Haber-Kamera: Yavuz YILMAZ/İNEGÖL,(Bursa),

Haber Kodu : 200201025

===========================

Suları çekilen Meriç Nehri'nde tarih ortaya çıktı

EDİRNE'de 1842 yılında Meriç Köprüsü'nün yapılmasının ardından yıkılan ve yüzyıllar boyunca ecdadın ulaşımını sağlayan tarihi ahşap köprüsünün ayakları,  Meriç Nehri'nin sularının çekilmesiyle gün yüzüne çıktı. Birçok kaynakta resimleri çizilerek tasvir edilen tarihi köprünün ilk kez yerinin tespit edildiğini söyleyen Edirneli tarih araştırmacısı Cengiz Bulut, "Kuraklık nedeniyle suların da çekilmesiyle bu yapının ortaya çıkması, Edirne'de tarih severler ve araştırmacıları sevindirdi" dedi.

Edirne'de ecdadın yüzyıllar boyunca kent ile Karaağaç bölgesi arasındaki ulaşımını sağlayan tarihi ahşap köprü, Meriç Nehri'nin sularının çekilmesiyle gün yüzüne çıktı. Son günlerde yaşanan kuraklıktan dolayı debisi iyiden iyiye düşen ve su seviyesinde dibi gören nehirde durumu Turan Şallı isimli bir vatandaş fark etti. Şallı, dip seviyesini gören nehirdeki ahşap köprü ayaklarının gün yüzüne çıktığını fark ederek durumu tarihe olan merakıyla tanınan yerel tarih araştırmacısı Cengiz Bulut'a haber verdi. Bulut, konusunda uzman kişilerle bölgeye gelerek yaptığı incelemede, ahşap ayakların Meriç Köprüsü'nden önce bölgeye ulaşımın sağlandığı tarihi köprü olduğunu doğruladı.

'VAR OLDUĞUNU BİLİYORDUK FAKAT YERİNİ BİLMİYORDUK'

Kuraklık nedeniyle kötü manzaralarının oluşmasının yanı sıra güzel şeyler de olduğunu belirten Cengiz Bulut, "1700'lü yıllardan beri var olduğunu bildiğimiz Edirne Meriç Nehri üzerindeki tarihi ahşap köprünün, suların çekilmesiyle ayaklarının ortaya çıktığını gördük. Bunu bize Edirne'den Roman Dernek Başkanı Turan Şallı haber verdi. Sonrasında gelip yerinde inceleme yaptık ve gerçekten tarihte var olduğunu bildiğimiz ve tam yerini bilmediğimiz bu tarihi ahşap köprünün ayaklarının bariz bir şekilde ortaya çıktığını gördük" dedi.

'HEM TARİH SEVERLERİ HEM ARAŞTIRMACILARI SEVİNDİRDİ'

Söz konusu ahşap köprünün özellikle 4'üncü Mehmet döneminde sıkça kullanıldığının, tarih kaynaklarında geçtiğini belirten Bulut, "Bunu 1670-1700 yılları arasında Avcı Mehmet döneminde bu köprünün çok sık kullanıldığını biliyoruz. Evliye Çelebi'nin Edirne bölümünde bunu yazdığını biliyoruz. 1920'li yıllarda da Edirne'mize büyük katkılar yapan Doktor Rıfat Osman'ın Milli Mecmua'da yayınladığı Edirne köprüleri kısmında çizerek yayınlamıştı. Burada olduğunu biliyorduk fakat tam yerini bilemiyorduk. Kuraklık nedeniyle suların da çekilmesiyle bu yapının ortaya çıkması, Edirne'de tarih severler ve araştırmacıları sevindirdi" diye konuştu.

GEZERKEN FARK ETTİ

Tarihi köprünün ayaklarını fark eden, aynı zamanda Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Turan Şallı ise; "Havanın da iyi olduğu zamanlarda tarihi yerleri gezip dolaşmayı seven birisiyim. Bu esnada Meriç Köprüsü'nden geçerken, mevsimsel koşulların da değişip suların çekilmesiyle bu köprüden geriye kalan ayaklar dikkatimi çekti. Bu konulara da merakım olduğundan dolayı ilk olarak Cengiz beyi aradım. Kendisinin bilgisine de güvendiğim için haber verdim. O da sağ olsun gelip baktılar ve gerçekten o bahsedilen köprüden geriye kalan ayaklar olduğu anlaşıldı. Gerçekten böyle bir tarihin ortaya çıkması bizleri çok heyecanlandırdı. Sonuç olarak bu yapıların hem yerini öğrenmiş olduk, hem de tarihi tekrar burada yaşamış olduk" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------------------------

Meriç Köprüsü ve nehir drone ile havadan

Drone ile nehirden detaylar

Ortaya çıkan eski köprünün ayakları

Tarihi köprü ayaklarından yakın plan

Köprü ve nehirden detaylar

Nehir çevresinde oturan vatandaşlar

Cengiz Bulut'un köprü üzerinde incelemesi

Turan Şallı ile röp.

Cengiz Bulut ile röp.

Detaylar

Haber-Kamera: Olgay GÜLER -Resul ORUÇOĞLU / EDİRNE,

Haber Kodu : 200201031

===============================

İzmirliler Ege balıklarını seviyor

İZMİR'de kış mevsimiyle birlikte sofralarda balık bollaşırken, bazı kentler özellikle bazı balıkları tüketiyor. İzmirliler ise en çok yörenin balıkları olan Ege Denizi'nin ürünleri çipura ve levreği tercih ediyor.

Kış mevsiminin vazgeçilmez lezzetlerinden deniz ürünleri, tezgahlarda bollaştı. Yaz aylarına oranla bu mevsimde balığın bollaşması ile birlikte vatandaşların da ilgisi arttı. Birbirinden leziz balıklar yoğun talep gördü. Bölgesel olarak vatandaşın balık tercihi ise farklılık gösteriyor. İstanbulluların hamsiye rağbet gösterdiği belirtilirken, İzmirliler ise daha çok Ege balıklarını tercih ediyor. Ege balıklarında ise ilk sırada çipura ve levrek, ardından sardalya ve kaya barbunu gibi deniz ürünleri İzmirlilerce satın alınıyor. İzmir'in önemli balık satış noktalarından Havra Sokağı'nda balıkçılık yapan Serkan Çömlek, "Bu sene palamut, çinekop gibi mevsim balıkları olmadığı için İzmir'e dışarıdan balık gelmedi. Bizim burada en çok sattığımız balık çeşidi levrek, çipura, sardalya. Bunlar da Ege balığı olduğu için tercih ediliyor. Levrek çipura 25-30 TL arasında değişiyor, sardalya ise 10 TL'ye satılıyor. Hamsinin talebi ise fiyatı 10-15 TL olduğu zamanlarda artıyor. Onun yukarısındaki rakamlara talep olmuyor. İzmir'de hamsi hem az çıktığı için, hem de fiyatı yüksek olduğu için tercih edilmiyor" dedi.

'TEMİZ VE LEZZETLİ OLDUĞU İÇİN TERCİH EDİYORUZ'

Balıkçı tezgahlarını uzun süre gezdikten sonra eşiyle birlikte çipura satın almaya karar veren Adnan Özselçuk, "Bugün çipura satın aldık. Bence de İzmirliler en çok çipurayı seviyor. Bizler Karşıyaka'da oturmamıza rağmen balık satın almak için Kemeraltı Havra Sokağı'na geliyoruz. Çipurayı ise büyük ve temiz olduğu için aynı zamanda lezzetli olduğu için tercih ediyoruz" şeklinde konuştu.

'YENİ YASALARLA BİRLİKTE DÜZELECEK'

İzmir'in bir diğer önemli balık satış noktalarından biri olan İnciraltı'ndaki balık halindeki esnaflardan Osman Kocabıyık, "İzmir'de genelde Ege balıkları olan çipura ve levrek satılıyor. İstanbul'da ise Karadeniz yakın olduğu için hamsi yoğun ilgi görüyor. İzmir'de ise Ege balığı yenir. Sezonuna göre olduğu için Karadeniz'de su biraz daha serin oluyor. Ege'de ise Karadeniz'de çıkmayan kara barbunu gibi balıklar tercih ediliyor. Bu sezon ise kötü bir sezondu. Ege'de kuralsız avlanmalar oldu ama yeni yasalarla birlikte bu durumun düzeleceğini düşünüyoruz" dedi.

İnciraltı'ndaki bir diğer balıkçı esnafı Şevki Koçer ise, "Ege Bölgesi'nde hamsi tarzı balıklar tercih edilmiyor. Bize de hamsi geliyor ama çok az miktarda oluyor. Ege balıkları ise İzmir'de hem fiyatları hem de lezzetleri açısından tercih ediliyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

Muhabir anonsu

Balık tezgahlarından görüntüler

Balıkçılarla röp.

Vatandaşlarla röp.

Haber: Kadir ÖZEN - Kamera: Hande NAYMAN / İZMİR,

Haber Kodu : 200201035

=====================

Anaokulunda darp iddiası davasında beraat kararı

İZMİR'in Çiğli ilçesindeki bir anaokuluna verdikleri 2 yaşındaki kızlarının anaokulundaki öğretmen Özlem H. tarafından darp edildiğini iddia eden Eray A. ve Duygu A.'nın öğretmen ve okul kurucusundan şikayet oldukları dava sonuçlandı. Beraatine karar verilen sanıklardan öğretmen Özlem H., suçsuz olduğunun kanıtlandığını belirterek, "Bilirkişi raporunda her şey tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serildi. Çocuğu sabah nasıl sevgiyle kucaklayarak aldığım, şefkat gösterdiğim, sevdiğim burada belirtildi. Bu olay nasıl bu kadar büyütüldü bilmiyorum. Ben o dönemde 3 aylık hamileydim, yaşadığım stres nedeniyle erken doğum yapmak zorunda kaldım" dedi.

Çiğli ilçesinde 2018 yılının Kasım ayında, Eray A. ve Duygu A. 2 yaşındaki kızlarını özel bir anaokuluna başlattı. Anne Duygu A., okula başladığının ikinci günü eşinin okul çıkış saatinden bir saat geç aldığı kızını eve getirdiğinde çocuğun saçlarının dağınık olduğunu ve yarı baygın olduğunu, okulun nasıl geçtiğini sorduğunda kızının 'Öğretmenim beni dövdü' cevabı aldığını dediğini, gece kendi kendine sayıkladığını iddia etti. Baba Eray A. ise kızını okuldan almaya gittiğinde ağlıyor olduğunu, nedenini sorduğunda cevap alamadığını iddia etti. Olay günü kızını özel bir hastaneye götürüp darp raporu alamayan Duygu A., ertesi gün Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi'ne giderek darp raporu aldı. Aile, okul kurucusu S.K. ve öğretmen Özlem H. hakkında şikayetçi oldu. İki sanık hakkında 'Kasten yaralama' suçundan dava açıldı.

GÜVENLİK KAMERASI GÖRÜNTÜLERİ İZLENDİ

Karşıyaka 5'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nce görülen davanın son duruşmasına tutuksuz sanıklar S.K. ve Özlem H. ile tarafların avukatları katıldı. Duruşmada anaokulunda bulunan güvenlik kameralarında Özlem H.'nin çocukla birlikte olduğu görüntüler izlendi. Sanık Özlem H.'nin avukatıyla birlikte hazırladığı savunma raporunda öncelikle çocuğun anaokuluna bir haftalık oryantasyona dahil edilmeden başladığı, Özlem H.'nin çocuğu annesinden teslim aldığının fakat çocuğun annesinden ayrıldığı için ağladığı ifade edildi. Çocuğun sınıf içerisinde oyun oynadığı sırada başka bir kız öğrenci tarafından ittirildiğinin ve sınıf öğretmeninin ağlayan çocuğu teselli ettiğinin anlatıldığı raporda, sınıf öğretmeni ve Özlem H.'nin tüm çabalarına rağmen çocuğun ağladığı belirtildi. Duruşma sonunda, S.K. ve Özlem H.'nin kasten yaralama eyleminden açılan davadan delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verildi.

'TEHDİT VE HAKARET MESAJLARI ALDIM'

Duruşma sonrasında konuşan ve haksız şekilde böyle bir sürece sürüklendiğini, bu süreçte 3 aylık hamile olduğunu anlatan 2 çocuk annesi ve 17 yıllık okul öncesi öğretmeni Özlem H., "Manevi olarak çok etkilendim. Sosyal medyadan birçok tehdit ve hakaret mesajları aldım. Her ne kadar çevremdeki insanlar benim böyle bir şey yapmadığıma inansa da, beni tanımayanlar inanmadı. Ben kendimden emindim, adalete her şeye güvendim. Bilirkişi raporunda her şey tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serildi. Karşı tarafın avukatı aksini iddia etse de çocuğu sabah nasıl sevgiyle kucaklayarak aldığım, şefkat gösterdiğim, sevdiğim burada belirtildi. Raporda her şey ortadaydı, darpla ilgili herhangi bir detay yok. Sadece iki çocuk arasında olan küçük bir olay vardı. Görüntülerde annenin 'Öğretmeni dövdü, saçlarını yoldu, çocuk topallıyordu, bütün gün aç bırakılmıştı' gibi iddialarına dair hiçbir şey yoktu. Çocuğun sınıf öğretmeni ben değildim, 6 yaş öğretmeniydim o dönem. Sadece nöbetçi öğretmen olduğum için çocuğu teslim alıp sınıf öğretmenine teslim ettim. Çocukla geçirdiğim süre yarım saati geçmez. Konu nasıl buralara geldi, nasıl bu kadar büyütüldü bilmiyorum" diye konuştu.

'ANNE VE BABANIN ARASINDAKİ SORUNLAR DA ÇOCUĞU ETKİLEMİŞ'

Annenin çocuğunun kendisini gördüğünde ağladığını iddia ettiğini söyleyen Özlem H., "Bu çok doğal bir süreç, çocuk anneden ayrılıyor ve oryantasyonla bile çocuğun güven kazanması zaman alıyor. Bu olayda oryantasyon yapılmadan sabah getirilip okula bırakılan bir çocuk söz konusuydu. İlk gün kurumun anneyi arayıp, çocuğun endişelendiğini söylemesine rağmen çocuğunu almaya gelmeyen bir anne vardı.  Avukatımın yardımıyla inceleme yaptığımız zaman, anne ve babanın şiddetli geçimsizliğiyle karşılaştık. Onların arasındaki sorunlar çocuğa çok fazla yansımıştı. Zaten ben bir öğretmen olarak bunu fark etmiştim, çocuk okula ilk geldiği günde bile yüzünü kapatıp dizlerinin üzerine kapanmayı tercih etmişti" şeklinde konuştu.

'O DÖNEMDE HAMİLEYDİM VE ERKEN DOĞUM YAPMAK ZORUNDA KALDIM'

Ailenin tekrar şikayetçi olacağını öğrendiğini söyleyen Özlem H., "Olabilirler hiç sıkıntı değil, kamera görüntüleri ortada. Her şey ortada. Ben şuan mesleğime ara verdim ama devam edeceğim. Aynı okulda veya farklı bir okulda. Çocukları çok seviyorum. İddiaların mahkemeye kadar gitmesi beni çok üzdü. O dönemde hamileydim ve stres nedeniyle erken doğum yapmak durumunda kaldım. Çok şükür bebeğim şuan 9 aylık ve sağlıklı" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Özlem H.'nin detay görüntüleri

Özlem H. ile röportaj

Haber: Melis KARAKUZULU, Kamera: Hande NAYMAN/İZMİR,

Haber Kodu : 200201038

==========

Yamaç paraşütü pilotları 'Koronavirüs'üne karşı maskeyle uçuyor

ÇİN'den yayılan ve dünyaya korku salan 'Koronavirüs' nedeniyle Denizli'de beyaz travertenleriyle dünyaca ünlü UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Pamukkale'de yamaç paraşütü yapan pilotlar, turistle birlikte yaptıkları atlayış sırasında maske takarak önlem almaya çalışıyor.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan, beyaz travertenleriyle ünlü Pamukkale, dünyanın her yerinden turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Beyaz travertenlerde gezerek sıcak suyun keyfini yaşayan turistler daha sonra adrenalin yaşamak için Pamukkale üzerinde yamaç paraşütüne biniyor. Yaklaşık 450 metre yükseklikteki Dinamit Tepesi'nden yamaç paraşütü pilotlarıyla tandem (çiftli) atlayış yapan turistler, havadan beyaz travertenleri görme fırsatı buluyor. Pamukkale'yi görmeye gelen turistlerin en başında ve yoğun olarak Çinli turistler bulunuyor. Yamaç paraşütüne binen turistlerin başında da yine en çok Çinli turistler yer alıyor. Virüsün ortaya çıkmasıyla birlikte Pamukkale'ye Çinli turistlerin turlarının iptal olduğu öğrenildi.

Çin'den yayılan ve dünyaya korku salan 'Koronavirüs' nedeniyle Pamukkale'de uçuş yapan yamaç paraşütü pilotları da kendi önlemini aldı. Pilotlar tandem uçuş öncesi maskelerini yüzlerine takıyor, uçuş boyunca da çıkarmıyor. Turistleri taşıyan yamaç paraşütü pilotları, kendilerini virüsten korumak için uçarken bile maske takarak önlem almaya çalışıyor.

Yamaç Paraşütü pilotu Yusuf Doğu Bozdağ, Çinli turistlerin Pamukkale ve Denizli'ye yoğun ilgi gösterdiğini belirtip, "Şu an onların ülkesindeki salgın nedeniyle tüm dünyada 'Koronavirüs' korkusu yaşanıyor. Biz de gereken önlemlerimizi maske takarak alıyoruz" dedi.

Maske takarak uçuş yapan pilot Tayfur Birgili, maske takarak 'Koronavirüs'ten korumaya çalıştıklarını ifade ederek,  "Maskeleri takıp daha dikkatli olmaya çalışıyoruz. Kış mevsimi nedeniyle Çinli turist sayısı azaldı. Şu an ülkemizde bu hastalığa rastlanmadı ama biz tedbiri elden bırakmıyoruz" diye konuştu.

Çinli turistlerin yamaç paraşütü uçuşu yapmayı çok sevdiğini kaydeden pilot Mustafa Şimşek ise, "Çin'de virüs nedeniyle salgın var. Türk Hava Yolları da seferleri durdurdu. Bizde pilotlar olarak kendi çapımızda maske takarak önlem alıyoruz. Yamaç paraşütü uçuşu yaparken can güvenliğimiz için önlemlerimizi alıyoruz. Bu olaylar sonrası artık bir önlem daha almak zorundayız. Uçuş yaparken maske takmamız gerekiyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Maske takan turistlerden detay

Maske takan pilotlardan görüntüler

Uçan yamaç paraşütlerinden detay

Sırasıyla pilotlar Yusuf Doğu Bozdağ, Tayfur Birgili ve Mustafa Şimşek ile röp.

Haber: Ramazan ÇETİN - Kamera : Deniz TOKAT / DENİZLİ,

Haber Kodu : 200201029

======================

3 bin 400 tavuğa çocuklarıyla birlikte çeşmeden su taşıyor

ERZURUM'da çadır sisteminde 'helal' sertifikalı organik yumurta üretimi yapan Özhan Ceylan, soğuklar yüzünden su tankı buz tutunca 3 bin 400 tavuğa 1 kilometre uzaklıktaki köy çeşmesinden çocuklarla birlikte kovalarla su taşıyor. Soğuk ve susuzluk nedeniyle tavukların yumurta veriminde düşüş olduğunu söyleyen Ceylan, "Tavuklara su taşımaktan hasta düştük" dedi.

Merkez Aziziye ilçesinin Adaçay Mahallesi'nde 10 yıldır çadır sistemde organik köy yumurtası üreten Özhan Ceylan, Erzurum'da yaşanan Sibirya soğuklarından yana dertli. Hava sıcaklığının geceleri sıfırın altında 25 dereceyi bulması nedeniyle çadırdan kurduğu tesislerin su tankı dondu. Susuz kalan tavuklar için çocukları Muhammed Salih (14) Berra Ceylan (8) ve yeğeni Ahmet Türk (14) ile birlikte her gün köy meydanındaki çeşmeden kovalarla su taşıyan Özhan Ceylan hem yorulduklarını hem de hasta düştüklerini söyledi. Kar, soğuk ve tipi demeden yaklaşık 10 gündür sabah öğlen ve akşam tavuklara su taşıdıklarını belirten Ceylan, "Bir sabah uyandığımızda çadırın üstüne koyduğumuz ve etrafını da sardığımız tankın donduğunu gördük. Binlerce tavuk susuz kalınca iş başa düştü. Çocuklarım ve yeğenim ile birlikte sabah öğlen akşam, kar tipi ve soğuk demeden tavuklara su taşıyoruz. Bazen bu zorlu yolculukta çocuklarımın elleri üşüyünce durup ısıtmaya çalışıyorum. Hepimiz hasta düştük, tavuklar susuz kalır diye hastaneye de gidemiyoruz. Bazen köyün köpekleri saldırıyor. Ne yapacağımı şaşırıp kaldık. Tavuklar yeterince su içemediği ve çadırın soğuk olması nedeniyle yumurta veriminde düşüş oldu" diye konuştu.

Evli 3 çocuk babası Özhan Ceylan, bu işe önce ahırda 30-40 tavuk besleyerek başladığını belirterek, "Bu işi profesyonel olarak yapmak için kolları sıvadım. Köyümde çadır sisteminde kurduğum tesiste 3 bin 400 tavuk besliyorum. Günde ortalama 1500 yumurta alıyorum. Yumurtalar organik ve helal sertifikalı. Doğu Anadolu Bölgesinde birçok yere gönderiyorum. Erzurum şartlarında çadır sisteminin çok zor olduğunu gördük. Tüketen değil üreten bir toplum olmak için çadırdan kurtulmak için Vali beye durumu bildirdim. Kendisi de 50 bin lira yardım yapılması için talimat verdi ama o yardımı da alamadım. Bu sıkıntılara dayanabildiğim kadar dayanacağım" dedi.

Babası ile birlikte tavuklara su taşırken çok üşüdüğünü söyleyen ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi Berra Ceylan ise, "Babam gelmemi istemiyor ama ona çok üzüldüğüm için gidiyorum. Yolda üşürken ellerimi avuçlarının içine alıp ısıtıyor. Bazen köpeklerin saldırısına da uğruyoruz. Tatilimi hep tavuklara su taşıyarak geçirdim. Tavuklarımızı da çok seviyorum. Sular açılırsa hasta olduğumuz için hep birlikte hastaneye gideceğiz" dedi

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Çadırdan yapılan tesis

-Özhan Ceylan ve çocukları suya giderken

-Çeşmeden kovalara su doldurmaları

-Dönüş yoluda köpeklerin saldırısı

-Baba kızının üşüyen ellerini ısıtması

-Suların çiftliğe getirilmesi

-Özhan Ceylan tavukları beslerken

Özhan Ceylanv e kızı ile röp

Haber: Turgay İPEK / Kamare: Zafer KUMRU / ERZURUM,

Haber Kodu : 200201036

==============================

Ayaklarına dolanan ip yüzünden suya düşen güvercini halatla inerek kurtardı

ERZURUM'un Oltu İlçesi'nde ayaklarına dolanan ip yüzünden çaya düşen iki güvercini kurtarmak için vatandaşlar seferber oldu. Beline bağladığı halatla Oltu Çayı'na inen Razi Pala, güvercinin birini sağ olarak kurtarmayı başardı.

İlçe merkezindeki Atatürk Caddesi'nde vatandaşlar, ayaklarına ip dolanan iki güvercinin Oltu Çayı'na düştüğünü gördü. Güvercinleri kurtarmak için kolları sıvayan vatandaşlar, önce 8 metrelik duvardan çaya inmek için halat buldu. Halatı beline bağlayan Razi Pala, suya inerek güvercinlerin ayağındaki ipleri çözdü. Güvercinin birinin boğulduğunu belirleyen Razi Pala, diğerini sudan sağ olarak çıkarmayı başardı. Taksi durağına götürülen güvercin etrafındakilerden ürkünce kaçtığı taksinin altına sıkıştı. Sanayiye götürülen taksinin altı sökülerek güvercin bulunduğu yerden çıkarıldı. Yem verilen güvercin daha sonra kendisini kurtaran Razi Pala ve vatandaşlar tarafından doğaya salındı.

Taksicilerden Gürkan Bulut, Oltu çayına düşen güvercinlerin birinin boğulduğunu diğerini Razi Pala'nın beline halat bağlayarak kurtardığını söyledi. Isıtmak için taksi durağına getirilen güvercinin taksinin altına girdiğini anlatan Bulut, "Taksiyi sanayiye getirdik. Alt muhafazasını sökerek güvercini bulunduğu yerden çıkardık. Karnını doyurduktan sonra güvercini doğal hayatına bıraktık" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Cep telefonu görüntüsü çay kenarı

-Taksinin altının kontrol edilişi

-Sanayide tasinin altının sökülmesi

-Güvercinin taksinin altından çıkarılışı

-Taksi durağına gelişi

-Yem vermeleri

-Güvercinin uçup gitmesi

-Taksiciler röp

Murat AYDIN / OLTU (ERZURUM),

Haber Kodu : 200201037

============================

Doğa harikası Şuğul Kanyonu'nda dev buz sarkıtları oluştu

SİVAS'ın Gürün ilçesi yakınlarından bulunan ve dik kayalıklarla çevrili görkemli yapısıyla ilgi çeken Şuğul Kanyonu'nda soğuk havanın etkisiyle eşsiz görüntüler oluştu. Kanyonun iç kısımlarında kayalık yüzeylerden sızan suların etkisiyle dev boyutlarda oluşan buz sarkıtları ilgi çekti.

Gürün ilçe merkezine yaklaşık 2 kilometre mesafede bulunan Şuğul Kanyonu, yaz aylarındaki görüntüsünün yanında kışın dikkat çekiyor. "Gürün Tohması" da denilen Gövdeli Dağı'ndan kaynaklanan ve etrafı dik kayalarla çevrili kanyon, ziyaretçilerden ilgi görüyor. Benzerlerinden farklı olarak her yaştan insanın rahatlıkla gezebileceği şekilde düzenlenen kanyon, yaz aylarında çok sayıda ziyaretçiyi ağırlıyor. Irmak içerisinde alabalıkların dolaştığı turkuaz rengini andıran suları ile ilgi çeken kanyon, kışın ise ayrı bir güzellik yansıtıyor. Kanyonda görkemli dik kayalıklardan süzen sular, son günlerde etkili olan soğuk hava ile birleşince ortaya seyri doyumsuz manzaralar çıktı. Kanyonun ırmağa yakın bölümlerinde devasa boyutlarda oluşan buz sarkıtları ilgi çekti.

Kanyonu ziyarete gelenler de, Şuğul'un her mevsim ayrı bir güzelliğe sahip olduğunu belirterek, meraklılarını ilçeye davet etti.

Görüntü Dökümü:

-Kanyondan görüntüler

-Oluşan buz sarkıtları

-Sunum

-Ziyarete gelenler

-Halay çekenlerin görüntüsü

-Röportaj

Haber-Kamera:  Eraydın AYTEKİN-Rahmi MEYVECİ/GÜRÜN(Sivas),

Haber Kodu : 200201022

===============================

Otizmli çocuklar, engelleri müzik ve eğitimle aşıyor

SAMSUN'da otizmli çocukların aileleri tarafından kurulan Otizmli Çocuklar Derneği'nce, tamamı otizmli çocuklardan oluşan Yıldız Çocuklar Korosu oluşturuldu. Nisan ayında sahne alıp, konser vermeye hazırlanan koro, hummalı bir çalışma dönemine girdi. Otizmi müzikle aşan, seslendirdiği şarkıların yanı sıra sahne performanslarıyla da beğeni toplayan çocuklar, sosyal ve mesleki özel eğitimler sayesinde ise kendilerine yetebilecekleri bir geleceğin kapısını aralıyor. Yıldız Çocuklar Korosu, etkinlik ve çalışmalarıyla 'bu hayatta biz de varız' mesajı veriyor.

Kentte, 2013 yılında otizmli çocukların aileleri tarafından kurulan Samsun Otizmli Çocuklar Derneği (SODER), otizmli çocukların iyi eğitim alarak, sosyal yaşama bağlanmaları için çalışıyor. Dernek bünyesinde yer alan 7 öğretmenin gözetiminde çocuklara; el sanatları, halk oyunları, beden eğitimi, müzik, satranç, resim ve rehberlik gibi dersler veriliyor. Son olarak koro çalışması için kolları sıvayan dernek yönetimi, tamamı otizmli çocuklardan oluşan bir koro oluşturdu. 'Yıldız Çocuklar Korosu' adını verdikleri koroya katılan otizmli çocuklar, hem koro hem de solo şarkılar söylüyor. Nisan ayı içinde düzenlenecek konsere hazırlanan çocuklar, haftada iki gün Koro Şefi Erdem Özyavuz ile birlikte çalışma yapıyor. Otizmi müzikle aşan, seslendirdiği şarkıların yanı sıra sahne performanslarıyla da beğeni toplayan çocuklar, sosyal ve mesleki özel eğitimler sayesinde ise kendilerine yetebilecekleri bir geleceğin kapısını aralıyor. Yıldız Çocuklar Korosu, etkinlik ve çalışmalarıyla 'bu hayatta biz de varız' mesajı da veriyor.

'FARKLILIKLARIMIZLA BİZİ KABUL EDİN'

Dernekte 60 öğrencinin eğitim aldığını belirten SODER Başkanı Ayça Nedret Yüceer, otizmli çocuklar için çalıştıklarını söyledi. Yüceer, "'Kendi yaralarımızı kendimiz saralım' dedik ve önceki yıl engelsiz yaşam atölyelerini kurduk. Çocuklarımızla birlikte çalışmalar yapmaya başladık. Çocuklarımız her şeyi yapıyor, onlara görev ve sorumluluk verdiğinizde her şeyi başarabiliyorlar. Daha sonra otizm sanat akademi merkezini oluşturduk. Bu merkezde de çocuklarımızla sosyal faaliyetler yapıyoruz. Bu çalışmalar kapsamında da bir koro oluşturduk. Zaten çocuklarımıza müzik eğitimi veriyorduk. Koro Şefi Erdem Özyavuz, 'çocuklarımızla bir koro kuralım' dedi. 3 aydır çalışmalarımız devam ediyor. Koronun adını da çocuklarımız koydu. Nisan ayında da konser vereceğiz. Bizim çocuklarımıza fırsat verildiği zaman her şeyi yapabiliyorlar. Toplum artık bunu kabul etsin. Otizm, çok zor ve tek tedavisi eğitim. Çocuklarımıza toplum içinde fırsat vermeliyiz" dedi.

'ARAMIZDA SEVGİ BAĞI OLUŞTU'

Geçen yıl otizmli çocuklarla konserde bir araya geldiğini anlatan Koro Şefi Erdem Özyavuz, çocuklarla aralarında sevgi bağı oluştuğunu söyleyerek, "İlk başlarda, 'acaba yapabilir miyiz?' diye tedirgin olduk. Ancak her şey çok güzel başladı. Koro ve solo çalışmalar yaptık. Ben onları hissedebiliyorum, onlar da beni hissediyor. Aramızda çok güzel bir sevgi bağı oluştu. Söylediğim her şeyi anlıyorlar ve yapıyorlarö diye konuştu.

'BU BİR YÜREK İŞİDİR'

Yıldız Çocuklar Korosu'nda yer alan Görkem'in annesi Fikriye Yalman (54), dernek içinde çocukların gizli güçlerinin keşfedildiğini anlattı. Otizmin çok geniş bir yelpaze olduğunu ifade eden Yalman, "Oğlumun müziğe karşı aşırı bir ilgisi var. SODER, küçük mekanlarda büyük işler yapmaya çalışıyor. Otizmli çocuklara önemli bir fırsat eğitimi veriliyor. Çünkü bu bir yürek işidir. Onlar bizim çocuklarımız ve herkesin elini taşın altına sokması gerekiyor. Çocuklarımız için çalışmalar yapılmalı, artık bizim feryadımız duyulsun.  Spor otizm merkezi, yaşam merkezi ve bakım merkezi kurulmalı. Çocuklarımızın hayatın içinde olması gerekiyor. Toplum, bizi sözüyle değil gözüyle dövse de biz varız. Oğlum bu koroda olduğu için çok mutlu, şarkı söylediği için özgüveni arttı; 'başarabilirim' diyebiliyor. Bunlar küçük görünebilir ama bizim için dev adımlardır" ifadelerinde bulundu.

'FIRSAT VERİLDİĞİNDE BEN ÇALIŞIRIM'

Yıldız Çocuklar Korosu'nda yer alıp, 10'uncu Yıl Marşı ve Çanakkale türküsünü seslendiren Enes Kocabaş (18) ise koro çalışmaların çok iyi gittiğini kaydetti. Kocabaş, "Nisan ayında konserimiz olacak.Bana fırsat verildiğinde de ben çalışırımö diyerek herkesi konsere davet etti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Koro çalışmasından detaylar

-Koro ve solo şarkılar söyleyen çocuklardan detaylar

-Dernek binasından detaylar

-Yıldız Çocuklar Korosu'nda yer alan Enes Kocabaş (18) ile röportaj

-Yıldız Çocuklar Korosu'nda yer alan Görkem'in annesi Fikriye Yalman ile röportaj

-SODER Başkanı Ayça Nedret Yüceer ile röportaj

-Koro Şefi Erdem Özyavuz ile röportaj

Haber-Kamera: Zeynep Irmak ÖCAL-Tayfur KARA/ SAMSUN,

Haber Kodu : 200201032

================================

Anzer balının kilosu bin lira; ön siparişle satılıyor

RİZE'nin 2 bin 300 rakımlı Anzer Yaylası'nda sınırlı miktarda üretilen, dünyaca ünlü Anzer balının gelecek sezon üründe sipariş için müdavimleri, sıraya girdi.  Kilosu bin TL'den satılan Anzer balının bu yılki üretiminin yüzde 80'i satılırken, gelecek sezon ürününün yüzde 20'sinde de ön sipariş alındı.

İkizdere'ye bağlı Ballıköy'deki deniz seviyesinden 2 bin 300 yükseklikteki Anzer Yaylası'nda, haziran ayında 200 üreticinin, 2 bin 500 kovanda üretime başladığı Anzer balının Ağustos ayı sonunda sağımı yapıldı. 1,5 ton rekolte elde edilen Anzer Balı, Eylül ayının sonlarına doğru da satışa sunuldu. Yüzde 80'i satılan Anzer balı için tüketiciler gelecek sezon balından da ön sipariş vermeye başladı. 'İmparator balı' olarak da bilinen Anzer balına, Türkiye'nin yanı sıra Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Suudi Arabistan ve İsrail'den de sipariş geliyor. Türkiye'de en çok bal siparişi verenler arasında ünlü futbolcular da yer alırken, şu ana kadar yüzde 20'si ön siparişle satılan balın, sezon açılana kadar da yüzde 50'sine talep bekleniyor.

'ELİMİZDE AZ MİKTARDA BAL KALDI'

Anzer Ballıköy Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı Osman Civelek, ellerinde az miktarda bal kaldığını belirterek, 2019 yılının üreticiler açısından verimli bir yıl olduğunu belirtti. Civelek "Elimize 2 ton civarında bir bal gelmişti. Bu balları Hacettepe Üniversitesi'ne tahlile gönderdik, 1,5 ton balımız onaylanarak bize geri geldi. Tahlilden onayı almayan ballarda üreticilerimize geri iade edildi. Elimizdeki 1,5 ton Anzer Balı'nın yaklaşık yüzde seksenini satmış bulunmaktayız. Ekonomik şartlar gerekçesi ile bal satışlarımız da biraz düşüş var ama bizim daimi müşterilerimiz yine ballarını bizden temin ediyorlar. Yüzde seksenini sattık, elimizde az bir miktarda balımız kaldı. Bunu da yeni sezon başlayana kadar tüketirizö dedi.

'YENİ ÜRÜNÜNÜN YÜZDE 50'Sİ ÖN SİPRAŞİLE SATILIR'

Ön siparişle bir sonraki yılın balından satış yaptıklarını da aktaran  Civelek, "Satışlarımızı kooperatif üzerinden, internet sitemizden gerçekleştiriyoruz. Ayrıca bizim bir de müşteri sipariş formumuz var. Bir sene önceden siparişlerini veren müşterilerimiz var. Önceden yeni sezon bal için yazılıyorlar, siparişlerini bize bildiriyorlar, sezon başlayınca onlara talep ettikleri ürünleri gönderiyoruz. Anzer Balı çok üretilmeyen bir bal olduğu için müşterilerimiz 1 yıl önceden bunun siparişini bize veriyorlar. Çünkü bu bal bulunamıyor. Elde edemeyecekleri içinde bir yıl önceden siparişte bulunuyorlar, biz bu siparişleri kayıt altına alıyoruz. Eylül'ün 20'sinden sonra Anzer Balları satışa sunulduğu zaman biz müşterilerimize dönüyoruz ve siparişlerini gönderiyoruz. 2020 ürünü bal siparişlerini de şimdiden almaya başladık. Müşterilerimizin çoğunluğu da yeni çıkacak üründen istiyorlar. Şu anda elimizde 2019 ürünü çok az balımız kaldı. Yeni ürün bal isteyenler de önümüzdeki sezonu beklemek zorundalar. Siparişleri şimdiden veriyorlar. Eylül ayında çıkacak ballardan onların siparişlerini tamamlayacağız. Bu yılki Anzer Balı kilogramı bin TL'den satışa sunuluyor. Gelecek sezon balın yüzde 20'sinide şu anda satmış bulunmaktayız. Sezon açılana kadar da yüzde 50'sini satmış oluruzö diye konuştu.

ANZER BALI

İkizdere'nin 2 bin 300 rakımlı Anzer Yaylası'ndaki Ballıköy Köyü'nde yaklaşık 2 bin 500 kovanda arıcılık yapılıyor. Hava şartları ve çiçek flora nedeniyle yıllık bal üretimi değişkenlik gösteriyor. Anzer balının solunum hastalıkları başta olmak üzere pek çok hastalığa iyi geldiği belirtiliyor. Anzer yaylası, kendine özgü 40 endemik çiçek türünün yanı sıra yüzlerce çeşit bitkiye de ev sahipliği yapıyor. Yurtiçi ve yurt dışından talep olan Anzer balı, önceden sipariş alınarak satılıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Anzer balı kavanozlarından detaylar

-Anzer yaylasında görüntü

-Arıcılar kovanlarla ilgilenmesi

-Osman Civelek ile röportaj

HABER KAMERA: Arzu ERBAŞ/RİZE-DHA

Haber Kodu : 200201034

=============================

PAÜ'de doğala en yakın sentetik saç üretildi

DENİZLİ'deki Pamukkale Üniversitesi'nde (PAÜ) oluşturulan özel ekip tarafından 1 yıllık çalışmanın ardından doğala en yakın sentetik saç üretimi başarıyla tamamlandı. Kuaförlerden toplanan ve bilimsel yöntemlerle eritilen atık saçların, özel iplikler üzerine kaplanması sonucu elde edilen sentetik saçlar, 240 derece ısıya kadar dayanıklı olması ve boyanabilmesiyle dikkat çekiyor.

Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ramazan Donat, doğala en yakın sentetik saçı üretmek için 1 yıl önce özel bir ekip kurdu. Öğretim Üyesi Donat, Gıda Mühendisi ve Gıda Güvenliği Uzmanı Pınar Koralay, Saç Tasarım Uzmanı Anıl Gökçay, Elektrik Teknikeri Ramazan Akköse'den oluşan ekip, sentetik saç üretimi için kolları sıvadı. Çalışma kapsamında, normal bir saç telinden daha ince ve çıplak gözle görülmesi güç olan, doğal maddelerden yapılan iplikler üzerinde çalışma yapıldı. Kuaför ve berberlerden toplanan atıl saçlar, bilimsel yöntemler kullanılarak eritilerek sıvı haline getirildi. İplikler, eritilmiş saçlar ve bitkisel sıvılar kullanılarak 8 ile 10 farklı kaplama yapılıp gerçek insan saçı kalınlığındaki bir sentetik saça dönüştürüldü. Yapılan testler sonucunda, elde edilen sentetik saçların gerçek insan saçı gibi 240 derecede ısıyla şekil alabildiği tespit edildi. Projenin yürütücüsü Dr. Öğr. Üyesi Donat, doğala en yakın saçı üretmeyi başardıklarını kaydetti. Dünya'da çeşitli sebeplerle saç kaybı yaşayan, saçları uzamayan ya da cansız saç problemi ile mücadele eden milyonlarca insan bulunduğuna dikkat çeken Donat, doğal saçtan yapılan perukların oldukça pahalı olduğunu belirtti.  Donat, petrol türevi perukların ise kemoterapi gören hastalar ve cildi alerjik reaksiyon gösteren kişilerde kullanılamadığının da altını çizdi.

'TIPKI DOĞAL İNSAN SAÇI GİBİ'

Saçın geri dönüştürülebilir özelliğini kullandıklarını ve bunun dünyada bir ilk olduğunu vurgulayan Donat, "İnsan vücuduna tam uyum sağlayan prototiplerimizin ilk denemeleri sonucunda doğal insan saçı formunun değişmemesi sebebiyle tıpkı doğal insan saçı gibi 240 derecede ısı ile şekil alabilen, boyanabilen, alerjik reaksiyon göstermeyen ve yakıcı olmayan doğala yakın bir ürün elde ettik. Bu özellikler petrol türevi peruklarda kesinlikle sağlanamamaktadır. Atıl durumda olan saçları burada tekrar lif haline getirip özellikle katma değeri yüksek olan ürün haline dönüştürebiliyoruz. Bu ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Doğala en yakın saç üretimini gerçekleştiriyoruz. Yakın zamanda nihai şekle getirip bunun üretimini yapıp piyasaya sunmayı hedefliyoruz. Ürettiğimiz kaliteli saçlar, ülke içindeki ticarette ve yurt dışına yapılacak ihracatta ülkemize büyük fayda sağlayacak" dedi.

ATIK SAÇLARI İŞLEYİP ÜLKE EKONOMİSİNE KATKI SAĞLAYACAKLAR

Gıda Mühendisi ve Gıda Güvenliği Uzmanı Pınar Koralay ise dünyadaki en kaliteli saçın Türk saçı olduğunu belirtti. Üretime geçip ülke ekonomisine katkı sağlamayı hedeflediklerini aktaran Koralay, "Türkiye'de bu alanda ciddi bir ihtiyaç var. Dışa bağımlı bir haldeyiz. Ülkemizdeki peruk olarak kullanılan saçların yüzde 90'nı yurt dışarıdan ithal ediliyor. Ülkemiz iç piyasasında peruk sektöründe harcanan para ise yaklaşık 40 milyon dolar. Geri dönüşümle ülke ekonomimize ciddi bir katkı sağlayacağına inanıyorum. Ayrıca ileride kişinin isteğine bağlı olarak dilediği renk, boy, kalınlık, matlık, parlaklık ve modelde yani kişiselleştirilmiş saç tasarımı yapabileceğiz" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Laboratuvardan görüntü

Saçların eritilmesi işleminden görüntü

Saçların kaplanmasından görüntü

Üretim aşamalarından görüntü

Çalışanlardan görüntü

Doğala en yakın sentetik saçlardan görüntü

Dr. Öğr. Üyesi Ramazan Donat ile röp.

Gıda Mühendisi ve Gıda Güvenliği Uzmanı Pınar Koralay ile röp.

Genel ve detay görüntüler

Haber - Kamera: Deniz TOKAT / DENİZLİ,

Haber Kodu : 200201027

==========

Virüsten korunmak için el hijyenine dikkat

İZMİR'deki Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu, toplumda büyük korkuya neden olan 'Koronavirüs'ün bulaşımını engellemek için el hijyeninin önemine dikkat çekerek "Maskeler bizim damlacıklarla hastalığı bulaştırmamızı engellemeye yarayan bariyerlerdir. Ama maskeleri de bazen yanlış kullanıyoruz. Sabahtan akşama kadar aynı maskeyle gezmenin bir koruyuculuğu olmaz. Kendimiz gripsek etrafa bulaştırmamak için 2 saatte bir yeni maskeyle değiştirmeliyiz. Mikrobu kapmamak için kalabalığa girmemek hasta olan insanlarla temas etmemek gibi durumlara dikkat etmeliyiz. Mecbursanız kalabalığa girmeye maske takın ancak el hijyeni her zaman daha önemlidir" dedi.

'Koronavirüs'ün aslında hayvanları ilgilendiren hayvanlar arasında hastalık yapan bir virüs olduğunu söyleyen Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu, yıllar içerisinde toplumun doğa ile yaptığı yanlış mücadeleler sonucunda bu virüsün şekil değiştirip hayvanlardan insanlara geçmeye başladığına dikkat çekti. Virüsün zamanla tehlikeli biçimde insandan insana geçme özelliği kazandığını vurgulayan Astarcıoğlu, "Koronavirüs, genetik materyali olan RNA virüsüdür. 2003 yılında ağır bir solunum yolu enfeksiyonu bir sars salgını o dönem 600-700 kişinin vefatına neden olmuştu. 2012 yılında ise Ortadoğuda da mers salgını ortaya çıktı. Bunların hepsinin etkeni 'Koronavirüs'ün farklı çeşitleridir. Şuanda da yeni bir 'Koronavirüs' ile karşı karşıyayız. Bunun da hangi hayvandan geçtiği bilinmiyor ama aralık ayının son günlerinde Çin'de kurulan bir pazar vardı. Hem deniz mahsulleri hem de yasa dışı vahşi hayvanların satıldığı bu pazarda çalışan personelde arka arkaya bu virüs görüldü. Ardından bu insanların hastanede tedavi edilirken onlarla ilgilenen sağlık personelinde de bu hastalık ortaya çıkınca virüsün artık hayvandan insana değil insanlar arasında da dolaşma özelliğini kazandığını gördük ve bu Dünya Sağlık Örgütü'nü harekete geçirdi" dedi.

Çin'de başlayan ve 13 ülkeye yayılan salgınla ilgili rakamların sürekli değiştiğini ifade eden Dr. Astarcıoğlu, 7 binden fazla insanın bu hastalıkla mücadele ettiğine dikkat çekerek 150'yen yakın kişi arasında kayıp olduğunu 12 bin kişinin de şüpheli vaka olarak takip edildiğini ifade etti. Ülkelerin Dünya Sağlık Örgütü ile işbirliği yapıp bildirim yapması gerektiğini anlatan Astarcıoğlu, virüsten korunmak için yapılması gerekenlerle ilgili şunları söyledi:

"Sağlık Bakanlığı henüz Türkiye'de bir vaka açıklamadı. Ancak şüpheli vakayla karşılaştığımızda mutlaka bildirmemiz isteniyor. Özellikle çocukların bunun gibi birçok virüsten korunması için gereken önlemleri almasını öneriyorum. Her şeyin başı sağlıklı beslenmektir. Sağlıklı beslenip bağışıklık sisteminizi sağlıklı bir tempoda tutarsınız her türlü virüsü büyük ölçüde engellemiş olursunuz. Bunun için el hijyeni çok önemli. Burun akıntısı ve hapşırık olduğu dönemlerde elimize bir mendil alıp hapşırırken mendili ağzımızın önüne koymamız önemli. Mendilimiz yoksa kolumuzun içi yada dirseğimizle ağzımızı kapatabiliriz. Hasta olduğunu bildiğimiz insanlarla temas etmememiz çok önemli. Dışarıda veya herhangi bir yerde hayvanlarla temas ettikten sonra el yıkamalı, çiftlik hayvanlarıyla korunmasız olarak temas etmemeliyiz. Yediğimiz yumurta ve etleri güzel pişirmeliyiz. Aslında bütün viral enfeksiyonlarda alınması gereken önlemler benzerdir. 'Koronavirüs' popüler olduğu için bu gündemde."

MASKENİZİ 2 SAATTE BİR DEĞİŞTİRİN

Son günlerde maske satışlarında da büyük artış yaşandığını söyleyen Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu, maskeyle tüm risklerin önüne geçmenin mümkün olmadığına dikkat çekerek virüslerin solunum yolu ve damlacıkla bulaştığını ancak elleri iyi sabunlamanın önemini hatırlattı. Maskelerin doğru kullanımı hakkında bilgiler veren Astarcıoğlu şöyle konuştu:

"Maskeler bizim damlacıklarla hastalığı bulaştırmamızı engellemeye yarayan bariyerlerdir. Ama maskeleri de bazen yanlış kullanıyoruz. Sabahtan akşama kadar aynı maskeyle gezmenin bir koruyuculuğu olmaz. Kendimiz gripsek etrafa bulaştırmamak için 2 saatte bir yeni maskeyle değiştirmeliyiz. Ama dışarıdan mikrobu kapmamak için kalabalığa girmemek hasta olan insanlarla temas etmemek gibi durumlara dikkat etmeliyiz. Mecbursanız kalabalığa girmeye maske takın ancak el hijyeni her zaman daha önemlidir. Maske üreticilerinin şu anda maske yetiştiremediğini biliyorum. Çin'den de maske talebi var. Çünkü onlar maske kullanmaya alışık hava kirliliği nedeniyle. Maskeyi ağız ve burnunuzu içeri alacak şekilde yüzünüze oturtmalı, burnunuzun üzerine gelen klipsi sıkıştırmalısınız. Profesyonel ve toz geçirmeyen maskeler var. Ama onları herkesin bulması mümkün değil. Basit, kulak lastikli maskelerin de burnunuza oturtmak için teli var."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ;

Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu'nun maske kullanımını göstermesinden görüntü,

Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu'nun el yıkamayı göstermesinden görüntü,

Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu ile detay görüntü,

Uzm. Dr.Görkem Astarcıoğlu ile röp,

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK / İZMİR,

Haber Kodu : 200201040

==========

Emekli memurun iki türküsü, TRT repertuarında

BURDUR'da oturan emekli memur Hüseyin Özdemir'in (60) bestelediği iki eser, TRT Türk Halk Müziği Repertuar Kurulu tarafından kabul edilerek TRT repertuarına girdi.

Burdur'da bir kamu kurumunda 28 yıl çalışan Hüseyin Özdemir, emekli olduktan sonra ticari faaliyete başladı. Özdemir emeklilik sonrasında, küçük yaşlardan beri ilgi duyduğu Türk Halk Müziği ile daha fazla ilgilenme fırsatı buldu. Özdemir'in sözlerini yazıp bestelediği iki türküsü, TRT Türk Halk Müziği Repertuar Kurulu'ndan onay alarak TRT repertuarına girdi.

Hüseyin Özdemir, 13-14 yaşından bu yana bağlama ve cura çaldığını belirterek, "Ama hep usta eserlerini çalıp söylerdim. Yöresel türkülerimizi yorumlamaya çalışırdım. Son iki yıldır yöresel müzik üzerinde beste çalışmalarında bir yoğunlaşma oldu. Bu içten gelen bir şey. Belki de yılların birikimi diyebiliriz" dedi.

Son iki yılda sözü ve müziği kendisine ait üç eserin notaya alındığını kaydeden Özdemir, "İkisi TRT reperturına girdi. Üçüncüsünün de gireceğini ümit ediyoruz. TRT'den tanıdığımız sanatçı arkadaşlarımız teşvik etti, beğenildi. İnşallah bundan sonra da esin gelirse üretmeye devam etmeyi düşünüyorum" diye konuştu.

İlk bestesini 2018 yılı Temmuz ayında yaptığını söyleyen Özdemir, "Gece kalktım, telefonuma müziği sazımla çalıp söyledim. Bunları ufak tefek rötuşlarla son haline getirip notaya aldırdım. Benim nota bilgim yok ama bağlama ve curada hangi orkestraya koysanız çalarım diye düşünüyorum" dedi.

Beste yapma konusunda özveri ve yetenek olması gerektiğini belirten Demir, "Demek ki bende de bu yetenek varmış ki 60 yaşından sonra beste yapmaya başladım. İlk eserimden sonra 1,5 yıl esinlenme olmadı. Daha sonra 1,5 ay içerisinde iki türkü daha besteledim. TRT'den Türk Halk Müziği sanatçıları Ferhat Erdem ve Uğur Önür geldi. Kaydını yaptılar. TRT'den onay çıktı. Profesyonel sanatçı değilim ama bir Yörük çocuğu olarak yüreğimizde türkünün yeri ayrı. Biz de elimizden geldiğince otantik kültüre katkıda bulunmaya çalışacağız" ifadelerini kullandı.

Hem evinde hem de işyerinde bağlama ve cura bulunduğunu aktaran Demir, "İlham nerde gelirse anında telefonuma kaydediyorum. Daha sonra üzerinde çalışıyorum. Yakında bir iki eser daha çıkacak gibi görünüyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

---------------

-Hüseyin Özdemir saz çalıp türkü söylerken

-Hüseyin Özdemir cura çalıp türkü söylerken

-Hüseyin Özdemir ile röp.

-Saz çalmasından detay

-Cura çalmasından detay

Haber- Kamera: Mesut MADAN/BURDUR,

Haber Kodu : 200201023

=================================

8 kiloluk böbrekten çapraz nakille kurtuldu

TRABZONLU polikistik böbrek hastası Öner Atamert (48), 8 kilo 100 gram ağırlığında, 40 santimetre boyundaki böbreğinden çapraz nakille kurtuldu. Hastanın çıkarılan dev böbreği, bugüne kadar 6 bin 500'ün üzerinde böbrek nakli yapan doktorunu bile şaşkınlığa uğrattı.

Medical Park Antalya Hastane Kompleksi'nde gerçekleşen 2020 yılının ilk çapraz nakil operasyonunda, Trabzonlu iki aile büyük sevinç yaşadı. Genetik olarak polikistik böbrek hastası olan Öner Atamert'in eşi Şennur Atamert (38), protein kaçağı nedeniyle böbrek yetmezliği gelişen Özlem Gümüştaş'a (42) böbrek bağışlarken, Özlem Gümüştaş'ın eşi Mehmet Gümüştaş (49) ise Öner Atamert'e böbreğini verdi. Artık 'kardeş aile' olan Atamert ve Gümüştaş aileleri, ameliyathanede başlayan dostluğu ömür boyu sürdüreceklerini söyledi.

'İLK KEZ BÖYLE BİR BÖBREKLE KARŞILAŞTIM'

Çapraz nakil ameliyatlarını gerçekleştiren Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Organ Nakli Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alper Demirbaş, her iki hastanın da sağlık durumunun iyi olduğunu söyledi. Prof. Dr. Demirbaş, bugüne kadar 6 bin 500'ün üzerinde böbrek nakli yapmasına karşın ilk kez bu kadar büyük bir polikistik böbrekle karşılaştığını söyledi.

Polikistik böbrek hastalığında böbreklerde yüzlerce ufak kist oluştuğunu belirten Prof. Dr. Demirbaş, böbrek nakli operasyonlarında normal olarak hastanın böbreklerini çıkarmadıklarını, ancak Öner Atamert'in 8 kilo 100 gram ağırlığında, 40 santimetre boyundaki sağ böbreğini görünce şaşkınlık yaşadıklarını söyledi. Prof.Dr. Demirbaş, "Hastanın bu böbreğini çıkarmak zorunda kaldık çünkü karnın içinde yeni böbreği nakledecek yer yoktu. Bu benim ilk kez gördüğüm büyüklükte böbrekti" dedi.

HASTA, 9 AYLIK HAMİLE GİBİYDİ

Hastanın 9 aylık hamile gibi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Demirbaş, "Hatta ikiz hamilelik gibiydi" dedi. Prof. Dr. Demirbaş, sağlıklı bir böbreğin ağırlığının 100-120 gram, boyunun ise 10 santimetre olduğuna dikkat çekerek, "Çıkardığımız bu böbreğin büyüklüğünü artık tahmin edin" diye konuştu. Öner Atamert'in sol böbreğinin de polikistik olduğunu, ancak onu çıkarmadıklarını anlatan Prof. Dr. Demirbaş, "O böbreği de çıkarsaydık, çok büyük bir ameliyata dönüşecekti. O nedenle sol böbreği bıraktık. İlerde sorun olursa onu da çıkaracağız" ifadelerini kullandı.

'KARNIMDA İKİZ DEĞİL DÖRDÜZ BEBEK TAŞIYORMUŞUM'

Çapraz nakille 8 kilo 100 gram ağırlığında, 40 santimetre uzunluğundaki polikistik böbreğinden kurtulan Öner Atamert, kendisini sağlığına kavuşturan herkese teşekkür etti. "Böbrek veren aileye, Alper hocama ve hastane personeline çok teşekkür ederim" diyen Atamert, polikistik böbrek hastası olması nedeniyle böbreklerinin büyük olduğunu bildiğini söyledi. Öner Atamert, "Ama çıkarılan böbreğimin 40 santimetre boyunda olduğunu öğrenince çok şaşırdım" dedi. Karnında ikiz bebek değil adeta dördüz taşıdığını söyleyen Atamert, "Çok şükür sağlığıma kavuştum" diye konuştu.

'KARDEŞ AİLE İLE TRABZON'DA TANIŞTIK'

Trabzon'da güzellik uzmanı olan Şennur Atamert ise teknisyen eşi Öner Atamert'in 1992 yılından bu yana tedavi gördüğünü belirterek, "Yaklaşık 4 yıl önce de diyalize başladı, ama artık diyaliz de işe yaramamaya başlamıştı" dedi. Trabzon'daki doktorların nakil olması gerektiğini söylemeleri üzerine eşine böbrek vermek istediğini söyleyen Şennur Atamert, "Kan grubumuz uyumlu değildi. Sağ olsun Trabzon'daki doktorumuz çapraz nakil önerdi. Bizi Gümüştaş ailesiyle tanıştırdı. ve nakil olmaya karar verince birlikte Antalya'ya geldik. Ben Özlem hanıma böbrek verdim. Onun eşi de benim eşime böbrek verdi. Çok mutluyuz. Artık kardeş aile olduk" diye konuştu.

'İKİMİZ DE SAĞLIĞIMIZA KAVUŞTUK ÇOK ŞÜKÜR'

Yaklaşık 12 yıl önce böbreğinde protein kaçağı tespit edilerek ilaç tedavisine başlanan, yıllar içinde ilaç tedavisinin yetersiz kalması üzerine diyalize giren Özlem Gümüştaş ise yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Artık tansiyonum çok yükselmeye başlamıştı. Trabzon'daki doktorum nakil olmam gerektiğini söyledi. Doktorumuzun tanıştırdığı aile ile çapraz nakil olduk. Allah razı olsun. Böylelikle ikimiz de sağlığımıza kavuştuk. Artık kardeş aile olduk. Çok şükürler olsun" dedi. Özlem Gümüştaş'ın eşi Mehmet Gümüştaş da Atamert ailesiyle artık kardeş aile olduklarını belirterek, "Herkesten Allah razı olsun" dedi.

Hastaneden taburcu olan iki aile, önümüzdeki günlerde memleketleri Trabzon'a dönmeye hazırlanıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Çapraz nakil olan Öner Atamert ile Özlem Gümüştaş, eşleriyle birlikte Prof.Dr. Alper Demirbaş'ı odasında ziyaret etmeleri

Ameliyatı yapan Prof.Dr. Alper Demirbaş'ın ailenin ortasında röportajı

8 kiloluk böbreğinden kurtulan Öner Atamert'in eşi Şennur Atamert ile röp

Çapraz nakil olan Öner Atamert ile röp

Çapraz nakil olan Özlem Gümüştaş ile röp

Özlem Gümüştaş'ın eşi Mehmet Gümüştaş ile röp

Hastaların eşleriyle birlikte görüntüleri

Hastaların hastanenin organ nakli bölümü önünde görüntüleri

Öner Atamert'in çıkarılan 8 kilo 100 gram ağırlığında ve 40 santimetre boyundaki polikistik böbreğinin fotoğrafı

Detay görüntüler

Haber: Selma KUNAR- Kamera: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,

Haber Kodu : 200201024

==================================

Küçük Engin'in hedefi, dünyaca ünlü orkestralarda piyano çalmak

AKDENİZ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı İlkokulu Piyano Bölümü'nde eğitim gören Engin Tuzcuoğlu (9), çeşitli ulusal ve uluslararası yarışmalarda dereceler elde etti. Yarışmalarda ve konserlerinde kıvırcık saçlarıyla da göze çarpan Engin'in hedefi, dünyaca ünlü orkestralarda piyano çalmak.

Antalya'da yaşayan Engin Tuzcuoğlu, anne karnında müzikle tanıştı. Daha 2 aylıkken babasının çaldığı armonikaya tepki veren Engin, 3 yaşında gittiği kreşte ritim dersleri almaya başladı. 3.5 yaşında kendi kendine okumayı ve yazmayı çözen Engin, 4 yaşında drama eğitimi almaya başladı. Annesinin telefonundaki piyano uygulaması sayesinde piyanoyla tanışan Engin'in bu enstrümana ilgisini keşfeden annesi, oğluna melodika aldı. Minik Engin, Youtube'de dinlediği her şarkıyı melodikayla çalmaya başlayınca 5 yaşında piyano eğitimine başladı. 7 yaşında ilkokula başlayan Engin, aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı İlkokulu Piyano Bölümünü kazandı. Şu an 2'nci sınıf öğrencisi olan Engin, Öğr. Gör. Gökçe Göktepe'den piyano eğitim alıyor. Gittiği yarışma ve konserlerde kıvırcık saçlarıyla dikkati çeken Engin'in hedefi, dünyaca ünlü orkestralarda piyano çalabilmek.

ÜNLÜ BİR PİYANİST OLMAK İSTİYOR

Engin Tuzcuoğlu, yarışmalarda birçok ödül aldığını belirterek, "Ödüllerimin sayısının artmasını istiyorum. Bu yüzden çok çalışmak zorundayım. Piyano benim için müzik, mutluluk, şarkı ve huzur demek. Dünyaca ünlü orkestralarda piyano çalmak istiyorum. Yurtdışında konserler vermek istiyorum. İdollerim Fazıl Say, İdil Biret, Gülsin Onay, Mozart ve Bethoveen. Onlar gibi ünlü bir piyanist, müzisyen olmak istiyorum. O yüzden onlar kadar çok çalışıp güzel yerlere gelmem lazım" dedi.

ANNE KARNINDA MÜZİĞE BAŞLADI

Engin'in annesi Fadime Tuzcuoğlu (51), hamileliği esnasında eşinin yanında armonika çaldığını belirterek, şöyle konuştu:

"Müziği dinledikten sonra Engin kıpırdardı. Doğduktan sonra 2 aylıkken babası yine ona armonika çalarak oynatır ve uyuturdu. Ona çok güzel karşılık verirdi. İlerleyen yaşlarda kreşte ritim dersleri alarak etkinliklere katıldı. Arkadaşlarımla eğlenirken Engin'in eline telefona yüklediğim piyano uygulamasını açardım. Bu uygulamayla fark ettim ki Engin dinlediği müzikleri çalabiliyordu. Engin'in piyano ilişkisi böyle başladı. Daha sonra Youtube'da dinlediği Barış Manço'nun şarkılarını, çocuk şarkılarını çaldığını fark ettim. Zaman içerisinde eğitim almasını istedim. Yaşını bekledik. Belli bir eğitim aldı Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı sınavlarını kazandı. Yarışmalara katılıp konserler verdi. Engin çok başarılı bir çocuk, çalıştıkça daha iyi yerlere geleceğini biliyorum."

'OĞLUMLA GURUR DUYUYORUZ'

Baba Akın Tuzcuoğlu (71) ise "Doğuma yakın zamanlarda armonika çaldım. Doğumdan sonra ise Engin yatağında uzanırken, ona armonika çalardım. O zamanlar Engin kendine has bebek sesleriyle tepki verirdi. Bu böyle devam etti. Annesinin melodika almasıyla Engin'in müziğe ilgisini keşfettik. Eğitimler alarak Akdeniz Üniversitesi'ni kazandı. Şu an hem kendi okulu hem de üniversitede eğitimine devam ediyor. Oğlumla gurur duyuyoruz" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-------------------------------

Kıvırcık saçlı minik piyanist Engin Tuzcuoğlu'ndan detay

Piyanodan detay

Ellerden detay görüntü

Engin Tuzcuoğlu'nun piyano çalmasından görüntüler

DHA Muhabiri Aslı Duran'ın anonsu

Piyanist Engin Tuzcuoğlu'nun röportajı

Anne Fadime Tuzcuoğlu'nun röportajı

Baba Akın Tuzcuoğlu'nun röportajı

Engin Tuzcuoğlu'nun bebekken babasının çaldığı armonikaya tepki verme görüntüsü

Engin Tuzcuoğlu'nun küçük yaşlardaki melodika çalma görüntüsü

Engin Tuzcuoğlu'nun piyano yarışmasından eski görüntüleri

Haber- Kamera: Aslı DURAN/ANTALYA,

Haber Kodu : 200201026

=================================

Van Gölü kirlilikten kurtuluyor

VAN Gölü'nü kirlilikten kurtaracak olan 'İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi'nin yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor. Van Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mehmet Emin Bilmez, 150 milyon TL maliyeti olan tesisin 1 milyon 100 bin nüfuslu kentin kanalizasyon atığını, önümüzdeki 50 yıla kadar arıtabilecek kapasitede olduğunu söyledi.

Türkiye'nin en büyük gölü olan, turkuaz rengi suyu, mavi bayraklı plajı ve sahilleri ile görenleri kendine hayran bırakan, yüzlerce balıkçıya da ekmek kapısı olan Van Gölü için önemli bir adım atıldı. Van Büyükşehir Belediyesi, Tuşba ilçesinde mevcut arıtma tesisinin bulunduğu alana 2018 yılında yapımına başlanan 'Van Merkez İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi' ile Van Gölü'nün kirlenmekten kurtarılması hedefliyor. Van Gölü için büyük önem taşıyan proje ile göl artık kirlenmeyecek. 150 milyon TL maliyeti olan arıtma tesisi 1 milyon 100 bin nüfuslu kentin kanalizasyon atığını, 50 yıla kadar sorunsuz arıtabilecek. Kurulacak olan arıtma tesisinde taş tutucu yapısı, ön arıtma, havalandırmalı kum yağ tutucu, anaorobik, havalandırma, son çökeltme havuzları, dezenfeksiyon, koku giderim, çamur susuzlaştırma üniteleri ile sais sistemi bulunuyor.

Faaliyete geçecek olan 'Van Merkez İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi' merkez İpekyolu, Tuşba ilçeleri ile Edremit ilçesinin bir kısmının sularının arıtılacak. Arıtılan suların Van Gölü'ne verilmesi ve böylece kirliliğin önüne geçilmesi hedefleniyor.

VAN'DAKİ ATIK SUYUN YÜZDE 75'İ HİÇ ARITILMADAN GÖLE AKIYOR

Van Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mehmet Emin Bilmez, Van Gölü'nün bölgedeki en güzel doğal eser olduğunu belirtti. Başta Belediyeler olmak üzere hayvancılıkla uğraşan bir çok işletmenin Van Gölü'nü kirlettiğini ifade eden Vali Bilmez, konuyla ilgili şöyle konuştu:

"Van merkezin atık suyunun yüzde 75'i hiç arıtılmadan göle akmaktadır. 2018 yılında bu gölün kirlilikten kurtulması için proje yapıldı, ihale edildi. Müteahhit firma 2018 yılının Mart ayında işe başladı. Beton kısmının imalatları bitti. İnşallah bu yıl da makine ve mekanik imalatı gerçekleştirerek, yıl sonuna doğru bu projeyi devreye almayı hedefliyoruz. Projemiz, yaklaşık 150 milyona mal olacak. Şimdiye kadar 50 milyon, eski parayla 50 trilyon para harcandı. Geri kalan 100 milyon kredi de temin edildi. İller Bankası'ndan gerekli onaylar alındı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'mızdan da gerekli izinler alındı. İnşallah Büyükşehir Belediyesi'nin bu 'İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi'ni yıl sonuna doğru devreye alacağız. Bu da yetmiyor. Edremit ilçesinin bir kısmı atık suyu, bu arıtma tesisine gelmiyor. Orada da kanalizyon ve arıtmanın yapılması için ihale yapıldı. İhale sözleşme aşamasındadır. İnşallah bu sene ona da başlayacağız. Hedefimiz onu da kısa sürede bitirip Van Gölü'nü kirlenmekten kurtarmak. Daha sonra da Van Gölü'nün kirlenen kısmını temizlemek için projeler yapıp bunun için gayret göstereceğiz. Van halkı, Van Gölü'nün temizliği konusunda epey bir duyarlı noktaya geldi. Bunun için aktivistlerimiz var. Sağ olsunlar sürekli gündemde tutuyorlar."

'BU TESİS İLE VAN GÖLÜ KİRLİLİKTEN KURTULACAK'

Van Gölü'nün yöredeki insanlar tarafından 'Van Denizi' olarak anıldığını anlatan Vali Bilmez sözlerini şöyle sürdürdü:

"Deniz demelerinin sebebi de yüzölçümü 3 bin 755 kilometrekare, derinliği ise 450 metreyi bulmaktadır. Yani bütün Kocaeli'nin 3 bin kilometrekare olduğunu düşünürsek, Kocaeli vilayetinden daha büyük bir gölümüz var. Buna sahip çıkmamız lazım ve bizden sonraki nesillere de tertemiz devretmemiz lazım. Van Gölü, bölgemizin turizmi için bir cazibe merkezidir. İnşallah önümüzdeki yıl Van Gölü üzerinde daha çok su sporlarının yapıldığını göreceğiz ve bölge ekonomisine, turizme daha çok katkı sunacağını umut ediyorum. Van Gölü'ne hep birlikte sahip çıkmamız lazım. Gevaş'ta ufak tefek sıkıntılar var. Onu gidermeye çalışıyoruz. Erciş ve Muradiye ilçelerindeki arıtma tesislerini devreye almaya çalışıyoruz. Onun için Bitlis'in Ahlat, Adilcevaz ve Tatvan ilçelerinin de bu konuda gerekli duyarlılığı göstermesi lazım. Halkının da talebi, Van Gölü'nün bir havza olarak ilan edilmesi, Van Gölü'nün yönetiminin tek elden yapılması için gayretler var. Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleriyle de şu an çevre şehircilik konusunda Van Gölü kanunu hazırlık çalışmaları yapılmaktadır. Yaptığımız tesis, 1 milyon 100 bin nüfusun kanalizasyon atıklarını arıtabilecek kapasitede. Bu tesis, önümüzdeki en az 50 yıl sıkıntımızı karşılayacak."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Katı atık arıtma tesisinin tabelası

-Drone ile katı atık arıtma tesinsinden genel görüntüler

-Drone ile eski ve yeni katı atık tesislerinden detaylar

-Van Gölü kıyısındaki kirlilikten detaylar

-Drone ile Van Gölü'ne akan atık sular

-Van Gölü kıyısından detaylar

-Van Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mehmet Emin Bilmez ile ropörtaj

-Katı atık arıtma tesisinden drone ile detaylar

Haber-Kamera: Behçet DALMAZ - Orhan AŞAN - Safa ATMACA / VAN,

Haber Kodu : 200201020

======================================

Taşköprü'ye sprey boyayla yazı yazanlara tepki

ADANA'da 384 yılında Roma İmparatoru Hadrian tarafından, mimar Auxentius'a yaptırılan ve o zamanki adıyla 'Justinian Köprüsü', şimdiki adıyla Taşköprü'ye sprey boyayla yine yazılar yazıldı. Taşköprü'yü kullanan vatandaşlar bu duruma tepki gösterdi.

Dünyada halen kullanılan en eski köprülerden biri olan bin 636 yıllık Taşköprü, Seyhan Nehri üzerinde tarihi dokusuyla kentin simgesi olmaya devam ediyor. Yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası olan tarihi köprüye kimliği belirsiz kişilerce sprey boyayla yazılar yazıldı. Geçtiğimiz yıllarda da benzer olayların yaşandığı köprüde Adana Büyükşehir Belediyesi ekiplerince temizleme çalışmaları yapılmıştı. Ancak tarihi köprü üzerine yeniden benzer yazılar yazıldı. Bu durumu gören vatandaşlar duruma tepki gösterdi.

Eskişehir'den kenti gezmek için Adana'ya gelen Ayşegül Tekin, tarihi köprü üzerine yazılan yazılara, "Buradan geçmek, tarihte bir yolculuk yapmak gibi. Çok güzel bir duygu. Adana, hem tarihi dokusu hem de lezzetleriyle çok güzel bir kent. Köprüye yazılan yazıları gördük, çok üzücü bir durumö diyerek tepki gösterdi.

İstanbul'dan gelen ve Taşköprü'yü beğendiğini anlatan öğrenci Kerem Demir ise tepkisini, "Hem nehrin üzerinden geçmesi hem de tarihi duyguyu tekrardan yaşatması açısından çok güzel. Böyle bir köprünün üzerine yazılar yazılması adeta tarihi terörizmdir. İnsanlar bu eseri yapmış ve bir simge bırakmış. İnsanlar gelip karalıyorlar. Yaşatmak, temiz tutmak varken kirletmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorumö sözleriyle dile getirdi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

Köprü üzerinde yürüyen vatandaşlar

Taş köprü ve Merkez Cami görüntüsü

Taş köprüden genel ve detay görüntüler

Vatandaşlarla röp.

Köprü üzerindeki yazılardan genel ve detaylar

Haber-Kamera: Rüşan Anıl ATAR / ADANA,

Haber Kodu : 200201021

======================================

Yaptığı bıçaklara dünyanın her yerinden talep geliyor

MERSİN'de Bülent Marangoz'un yaptığı bıçaklar büyük ilgi görüyor. El emeği ile üretilen bıçaklara Amerika'dan İngiltere'ye dünyanın her yerinden sipariş geliyor.

Merkez Yenişehir İlçesi Pirireis Mahallesi'ndeki atölyesinde çeliğe hayat veren Bülent Marangoz, büyüleyici güzellikteki bıçakları ile adından söz ettiriyor. Dünyanın farklı ülkelerinden sipariş alan sanat okulu mezunu Marangoz, kurduğu atölye ile çocukluk özlemini yerine getirdiğini söyledi. Ham olarak gelen çeliğe önce ısıl işlem uygulayarak yumuşatan Marangoz, ardından çekiçle döverek şekil veriyor. İstenilen şekle gelen çelik üzerinde ince işçiliği tamamlayan Marangoz, daha sonra  bıçağın sap kısmına geçiyor. Yine ham halde gelen boynuzlar üzerinde sanatını icraa eden Marangoz, üzerine kaplan, kuş, keçi gibi motifler işliyor. Metal ve sap kısmı hazır olan bıçağa son olarak kılıfını da el emeği ile yaparak müşteriye sunuyor.  Halk eğitim merkezleri aracılığıyla gençlere eğitim verecek olan Marangoz, devlet sanatçısı olmak istiyor.

'İLGİ ÇOK FAZLA'

Çeliğe hayat verme serüvenini anlatan Marangoz, şunları söyledi:

"Sanat okulu mezunuyum, tesviye bölümünden. Kalite kontrol işi yaptım, ardından 7 yıl madencilikle uğraştım. Yoruldum, bu atölyeyi açtım. Gençliğimde bıçaklar yapardım, o özlemi atölye ile gerçekleştirdim. Abim, 'her yaptığın bıçağı öncekinden daha güzel yapmalısın' derdi. Abimin bu sözünü yerine getirdim. Koleksiyonculara üst kalitede ürünler yapıyorum. İlgi çok fazla. Halk eğitim bünyesinde gençlere kurs vereceğim. Elimden geldiğince bu mesleği gelecek nesillere aktarmaya çalışacağım."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

Bülent Marangozun atölyesi genel ve ayrıntı görüntü

Bülent Marangoz çalışırken

Yaptığı bıçakları gösterirken

Bülent Marangoz ile röp.

Haber-Kamera: Soner AYDIN / MERSİN,

Haber Kodu : 200201042

====================================

Kayseri'de poşet, leğen ve tahta ile kayak keyfi

KAYSERİ'nin Talas ilçesine yağan kar yağışı sonrası hem yetişkinler hem de çocuklar poşet, tepsi, naylon, leğen, tahta ve kızaklarla kayarak eğlendi.

Mevlana Mahallesinde bulunan Rifat Yıldırım Parkı kar yağışı sonrası Talas Belediyesi ekipleri tarafından vatandaşların kayak keyfi yaşaması için hazırlandı. Akşam saatlerinde hem yetişkinler hem de çocuklar parka gelerek poşet, tepsi, naylon, leğen, tahta ve kızaklarla kayarak eğlendi. Kayak sırasında onlarca kişi kendisini yokuş aşağı bırakarak karın keyfini yaşadı. Çocukların eğlencesi güzel görüntüler oluştururken, zaman zaman kendi aralarında yarışarak keyifli anlar yaşadılar. Kızakla kaymak için parka gelen Mehmet Ekif Karan, "Biz Adana'dan geldik. Burası çok güzel. Eğlenceli vakit geçiriyoruz. Burada kızak ve poşetlerle kayıyoruz" dedi.

Üniversite öğrencisi Mirza Levent ise, kar yağışı sonrası parka geldiklerini kaydederek, "Kar yağınca hazırladığımız tahta ile buraya geldik. Arkadaşlarımızla burada eğleniyoruz. Burası çok güzel olmuş. Talas Belediyesine teşekkür ederiz" şeklinde konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

-Kayak yapan yetişkin ve çocuklardan görüntü

-Kayan kişilerle röportaj

-Genel detay

Haber-Kamera: Olcay DÜZGÜN / KAYSERİ,

Haber Kodu : 200201033


Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Van Gölü Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

Gönül Dağı 135. bölüm izle! Gönül Dağı yeni bölüm izle! Gönül Dağı son bölüm neler oldu? Manchester City-Chelsea maçı ne zaman, saat kaçta, hangi kanalda? Manchester City-Chelsea maçı şifresiz mi? Samsunspor-Adana Demirspor maçı ne zaman, saat kaçta, hangi kanalda? Samsunspor-Adana Demirspor maçı şifresiz mi? İstanbulspor kaçıncı kümede? İstanbulspor küme düştü mü? Hasan Can Kaya ameliyat mı oldu? Hasan Can Kaya'nın sağlık durumu nedir? İSKİ BARAJ DOLULUK ORANI 20 NİSAN | Baraj doluluk oranı seviyesi nedir? İstanbul'da sağanak yağışlar barajları nasıl etkiledi? Resmi Gazete bugün (20 Nisan) kararları neler? Resmi Gazete atama kararları 2024! Konyaspor - Alanyaspor maçı hangi kanalda, saat kaçta? Konyaspor - Alanyaspor maçı şifreli mi, nereden izlenir? İstanbulspor küme mi düştü? İstanbulspor küme düşecek mi, son durum ne? Hasan Can Kaya sağlık durumu nasıl? Hasan Can Kaya sakatlandı mı, neden sakatlandı? Hasan Can Kaya hastalığı ne? Kargolar Cumartesi açık mı 2024? Kargolar Cumartesi günü çalışıyor mu, dağıtım yapıyor mu? Bu akşam Survivor var mı? Bu akşam Survivor All Star yeni bölüm yayınlanacak mı? 20 Nisan Cumartesi Survivor yeni bölüm! AZ ÖNCE DEPREM NEREDE OLDU SON DAKİKA! AFAD Kandilli Rasathanesi son depremler 20 Nisan! Malatya deprem mi oldu? SON DAKİKA az önce Malatya'da deprem mi oldu, kaç büyüklüğünde deprem oldu? 20 Nisan Malatya depremi! Ihlara Vadisi nerede? Ihlara Vadisi hangi şehirde, ilde? Ihlara Vadisine nasıl, nereden gidilir?
500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title